Evrenin yaratılışını, iyilik ve kötülüğün kaynaklarını, evrendeki düzeni konu edinen Yaradılış Destanı, XIX. yüzyılda Prof. W. Radloff tarafından Altay Türkleri arasında derlenmiştir. Yaradılış Destanı, Türkler tarafından kabul edilmiş eski ve yeni dinlerin, özellikle de şamanizmin izlerini taşır. Şamanizm, başta Türkler ve Moğollar olmak üzere, genellikle eski Sibirya kavimleri arasında ortak bir dindir. Totem dininden sonra Türkler arasında yayılan ilk önemli inanış Şamanizmdir. Bu dine göre, dünyada ölen iyi ruhlar bir kuş kılığına girerek iyilik derecelerine göre gökteki ışık âlemine; kötü ruhlar ise kötülüklerinin derecesine göre yer altında karanlıklar alemine giderler.
{tocify} $title={İçindekiler}
Yaradılış Destanı, Türk mitolojisi, düşüncesi ve inancı bakımından önemli izler taşır.
Yaradılış Destanının Özeti
Daha hiçbir şey yokken "Tanrı Kara Han"la "su" vardı. Kara Handan başka gören, sudan başka görünen yoktu. Kara Han yalnızlıktan sıkılıp ne yapayım diye düşünürken su dalgalandı. "Ak Ana" çıktı. Kara Hana "yarat" deyip yine suya daldı. Bunun üzerine Kara Han "kişi" yi yarattı. Kara Hanla kişi ebedî suyun üstünde iki kara kaz gibi uçuyorlardı. Fakat kişi halinden memnun değildi. Kara Handan daha yüksekte uçmak istiyordu. Onun bu dileğini sezen Kara Han, kişiden uçmak kabiliyetini aldı. Kişi sonsuz suya yuvarlandı. Boğuluyordu. Yaptığına pişman olarak Tanrı Kara Handan bağışlanmasını diledi. Tanrı Kara Han kişiye sudan yükselmesini buyurdu.
Denizden bir yıldız yükseltti. Kişi bunun üstüne oturarak batmaktan kurtulacaktı. Kişi artık uçamayacağı için Tanrı Kara Han dünyayı yaratmak istedi. Suyun dibine dalarak toprak çıkarmasını kişiye buyurdu. Kötü düşünceden hâlâ vazgeçmeyen kişi denizin dibinden toprak çıkarırken kendisi için de gizli bir dünya yaratmak istediğinden ağzına biraz toprak sakladı. Kişi avucundaki toprağı su yüzüne serpince Tanrı Kara Han toprağa "büyü" diye buyruk verdi. Bu büyüyen toprak dünya oldu. Fakat aynı zamanda kişinin ağzındaki toprak da büyümeğe, başlayıp onu boğacak hâle geldi.
Tanrı Kara Han "tükür" diye buyruk vermeseydi boğulup gidecekti. Kara Hanın yarattığı dünya dümdüzdü. Kişi tükürünce ağzından çıkan topraklar bu dümdüz dünyaya fırlayarak üzerinde bataklık tepeler meydana getirdi. Buna kızan Tanrı Kara Han bu itaatsiz kişiye "Erlik" (= Şeytan) adını verdi ve onu kendi ışık âleminden kovdu. Bundan sonra yerden dokuz dallı bir ağaç bitirerek her dalın altında bir adam yarattı. Bunlar dokuz insan ırkının ataları oldular.
Erlik bu insanların bu kadar güzel ve iyi olduklarını görünce Kara Handan onları kendisine vermesini istedi. Kara Han vermedi. Fakat Erlik onları kötülüğe sürükleyerek kendisine çekebiliyordu. Kara Han insanların bu akılsızlığına, Erliğe kanmalarına kızarak onları kendi başlarına bıraktı. Erliği yer altındaki karanlıklar dünyasının üçüncü katına kovdu. Kendisi için de on yedinci kat göğü yaratarak oraya yerleşti. İnsanları korumak için de meleklerinden birini gönderdi.
Erlik bu güzel göğü görünce o da kendisine bir gök yaratmak için Kara Handan izin aldı. Kendi göğüne tebaasını, yani kandırdığı kötü ruhları yerleştirdi. Erliğin tebaası Kara Hanınkilerden daha iyi yaşadıkları için Tanrı Kara Hanın canı sıkıldı. Meleklerinden birini göndererek Erliğin göğünü yıktırdı. Bu gök yıkılıp dünyaya düşünce yıkıntılarından dağlar, boğazlar, ormanlar meydana geldi.
Kara Han, Erliği dünyanın en derin katına sürdü. Bu güneşsiz, aysız, yıldızsız yerde dünyanın sonuna değin oturmasını buyurdu. Tanrı Kara Han on yedinci kat gökten kâinatı idare etmektedir. On altıncı kat gökte "Bay Ölkün" Altın Dağda, altından bir tahtta oturur. Yedinci katta "Gün Ana", altıncı katta "Ay Ata" oturmaktadır.
Kaynak: Nihal Atsız, Türk Edebiyatı Tarihi (İstanbul, 1943)
Yaratılış efsanesinin Türklerin başlangıç safhasına ait bir mahsul olduğunu biliyoruz. Burada dünyanın nasıl yaratıldığı, insanların ne suretle meydana geldiği, Tanrı ile şeytan arasındaki münasebet, şeytanın kötü ruhu temsil ettiği, gücünün Tanrı gücü karşısında tesirsiz kaldığı anlatılmaktadır:
“Daha hiçbir şey yokken Tanrı Karahan’la su vardı. Karahan’dan başka gören, sudan başka görülen mevcut değildi. Karahan yalnızlıktan sıkılıp “Ne yapacağım?” diye düşünürken, su dalgalandı. Sudan “Ak Ana” çıktı. Ak Ana, Karahan’a: “Yarat!…” dedi, tekrar suya daldı. Bunun üzerine Karahan, “kişiyi yarattı. Karahan’la kişi, ebedi suyun güzelliğinde iki kara kaz gibi uçuyorlardı. Fakat kişi hâlinden memnun değildi. Tanrı Karahan’dan daha yükseklerde uçmak istiyordu. Onun bu arzusunu sezen Tanrı Karahan, kişiden uçmak kabiliyetini aldı. Kişi sonsuz suya yuvarlandı. Boğuluyordu. Yaptığına pişman olarak Tanrı Karahan’dan bağışlanmasını diledi. Tanrı Karahan, kişiye sudan yükselmesini buyurdu. Denizden bir yıldız yükseltti. Kişi, bunun üstüne oturarak batmaktan kurtulacaktı. Kişi, artık uçamayacağı için Karahan, dünyayı yaratmak istedi. Kişiye, suyun dibine dalarak toprak çıkarmasını buyurdu. Kötü düşünceden hala vazgeçemeyen kişi, denizin dibinden toprak çıkarırken, kendisi için de gizli bir dünya yaratmak istediği için ağzına biraz toprak sakladı. Kişi, avucundaki toprağı, su yüzüne serpince, Tanrı Karahan toprağa “Büyü” diye buyurdu. Bu büyüyen toprak, dünya oldu. Fakat aynı zamanda kişinin ağzındaki toprak da büyümeye başlayıp onu boğacak hale geldi. Tanrı Karahan, kişiye “tükür” diye buyruk vermeseydi kişi, boğulup gidecekti. Tanrı Karahan’ın yarattığı dünya dümdüzdü. Kişi tükürünce, ağzından çıkan topraklar bu dünyaya fırlayıp üzerinde bataklık tepeler meydana getirdi.
Buna kızan Tanrı Karahan, bu itaatsiz kişiye “Erlik” adını verdi. Erlik bugünkü dilimizde şeytan demektir. Tanrı Karahan, Erlik’i kendi ışık âleminden kovdu. Bundan sonra yerden dokuz dallı bir ağaç bitirerek, her dalın altında bir adam yarattı. Bunlar, dokuz insan ırkının ataları oldular. Erlik bu insanların bu kadar güzel ve iyi olduklarını görünce, Tanrı Karahan’dan onları kötülüğe sürükleyerek, kendisine çekebiliyordu. Karahan, insanların bu akılsızlığına, Erlik’e kanmalarına kızarak onları kendi başlarına bıraktı. Erlik’i yer altındaki karanlıklar dünyasının üçüncü katına kovdu. Kendisi için de on yedinci kat göğü yaratarak oraya çekildi. İnsanları korumak için, meleklerinden birini gönderdi. Erlik bu güzel göğü görünce, o da kendisine bir gök yaratmak için Karahan’dan izin aldı. Kendi göğüne halkını, yâni kandırdığı kötü ruhları yerleştirdi. Erlik’in halkı Karahan’ınkinden daha iyi yaşadıkları için, Tanrı Karahan’ın canı sıkıldı. Meleklerden birini göndererek Erlik’in göğünü yıktırdı. Bu gök yıkılıp dünyaya düşünce, yıkıntılarından dağlar, boğazlar, ormanlar meydana geldi. Karahan, Erlik’i dünyanın en derin katına sürdü. Bu güneşsiz, aysız, yıldızsız yerde dünyanın sonuna kadar oturmasını buyurdu. Tanrı Karahan, 17 kat gökten kainatı idare etmektedir. 16 kat gökte “Bay Ölken” altın dağda, altından bir tahtta oturmaktadır. 7 kat gökte “Gün Ana”, 6 kat gökte “Ay Ata” oturmaktadır.
Bugün hala Altay kavimleri arasında yaşamakta olan bu çok eski destandan çıkaracağımız neticeler şunlardır:
Eski Türklere göre kâinatı yaratan bir tek kuvvet vardır. Kâinat, su ve topraktan meydana gelmiştir.
Eski Türkler arasında ve eski Türklere ait itikatta kadının mühim bir yeri vardır. Tanrı Karahan’a yaratmayı ilham eden 'Ak Ana'dır. Ayrıca ikinci derecedeki tanrılardan gün; anadır, ay; atadır. Gün aydan daha yukarı kat gökte oturmaktadır.